Ana içeriğe atla

YAŞAYAN İNSAN İLMİHALİ - M. CİHAN ALLİŞ



Lise yıllarında ziyaretine gittiğimiz Ali Yurtgezen Hocamızdan delikanlılığın da verdiği bir ateş ile kitap tavsiyesi istemeye yüz bulduk. Azar azar okuyup sayfalarca yazmaya çalışan gençler olarak Ali Hocamızdan Türk-İslam Ülküsü, İdeolocya Örgüsü gibi kalın kalın, taşımakta zorlanacağımız ya da ismini hiç duymadığımız ama duyunca dua sanacağımız türden cilt cilt eserleri tavsiye etmesini bekliyorduk. Diş geçiremeyeceğimizi bildiğimiz kitaplara Genç Osman’ın olmayan bıyıklarına tarağı geçirdiği gibi diş geçirmek istiyorduk. Ancak Hocam gayet kendinden emin ve rahat bir şekilde: “İlmihal okunabilir. Bunun yanında tefsir okumaları da yapılabilir.” Buyurdu. Başka bir yerden duysak kulak ardı edebileceğimiz bu tavsiyeye şaşkınlık ve kırık umutlarla şöyle cevap verdik: “Ömer Nasuhi Bilmen’in Büyük İslam İlmihali ve Elmalılı Tefsiri mi Hocam?” Ali Hocam bunu da tasdikledikten sonra yapacak pek bir şey kalmıyordu. Gençlik hayalleriyle en dip en ulaşılmaz meselelere yönelip ayaklarımızın yerden kesilmesinden haz alırken hemen herkesin evinde olabilecek olan bu kitapları kucağımızda bulunca ayaklarımız biraz olsun yere bastı. En azından pergelin ucu yerini yokladı.

“Önce ne yaşadığımızı anlamamız lazım.” Diyerek Elmalılı Tefsirine sarıldık. Bir iştah üç küstah parklarda, çay ocaklarında, cami avlularında sayımızı artırarak kitabı mukabele usulü okumaya başladık. Çok geçmeden yolun daha başında olduğumuzu itiraf edebilince yolun en başına, belki ilkokuldan da önceki yaz Kur’an kurslarında bıraktığımız ilmihale tutunduk.

Bilmen Yayınları’ndan 2003 yılında çıkan takip ettiğimiz baskının oldukça şık bir tasarımı var. Ağır bir bordo rengi ve sağlam cildi ile albenili duran kitap; kapağının sağ tarafındaki altın sarısıyla boydan boya işlenmiş motifin içerisine yerleştirilmiş terazi ile tam bir bütün oluşturmuş.
Bu güzel kitabın kapağını açıncaya kadar “memlekette bu kadar mesele var, milletimizin hali nicedir, ilmihalde mana olmaz teknik bilgi olur…” düşünceleriyle mücadele ederken Ömer Nasuhi Bilmen henüz kitabın ilk sayfalarında “O mübarek dinin yaşamasına, yükselmesine, yayılmasına, medeniyet saçan şanlı tarihine ait bazı bilgileri öğrenmek isteğinden, insan nasıl gafil bulunabilir?” diye karşıladı bizi. Pek tabi “medeniyet” ve daha çok “şanlı tarih” kelimeleri bizi asıl heyecanlandıran ve üzerimize alınmamıza sebep olan kelimeler oldu.

Kitabın müellifi: “Başarı Yüce Allah’tandır... Fatih Dersiamlarından Erzurumlu Ömer Nasuhî Bilmen” diye bitirdiği takdim yazısında İslam’ın ihtiva ettiği hükümlerin
·         İtikada dair hükümler
·         İbadetlere ve amellere ait hükümler
·         Helal-haram olan şeylere, mubah ve mekruhlara ait hükümler
·         Ahlaka ait hükümler
Olmak üzere dört kısma ayrıldığından bahsediyor. Bunun üzerine ayrıntılı eserlere ihtiyacımızın olduğunu ancak buna da herkesin gücünün yetmeyeceğini vurgulayarak bu dört kısmı bir arada işleyen anlaşılır kitapların olmamasından hareketle: “Kutsal dinimizin itikada, temizliğe, ibadete, kerahiyet (hoş olmayan) ve istihsana (güzel olan şeylere), ahlaka dair hükümleri üzerinde ve bir kısım büyük peygamberlerin hayatları ile İslam dininin tarihçesine ait on kitaptan ibaret oldukça büyük bir "İlmihal" kitabı yazmayı bir görev saydım.” Diyerek ve Allah’tan yardımlar dileyerek vazife edindiğini ilan ediyor. Bahsedilen 10 kitabın birleşmesi ile de 584 sayfalık Büyük İslam İlmihali elimize ulaşmış oluyor.

İlk kitap: İtikat Kitabı
                Genel olarak imanın şartları altında “hakiki dinin mahiyetleri, başlıca dinler, hakiki dinin vasıfları, İslam’ın evrenselliği, iman ve İslam’ın şartlarıyla birlikte mahiyetleri ve tabi Allah’a sıfatlarıyla beraber iman konuları işleniyor.
Küçük konu başlıklarının bile bizim yaşlarımızdaki neredeyse herkese sıkıcı, hatta bazı çevrelere gereksiz gibi gelmesi eseri eline alıp bakmayanlar için anlayış gösterilebilir bir durumdur. Ancak bu kısımlar “Allah Teâlâ'yı -hâşâ- var eden bir var olsa idi, işte Allah o var eden olmuş olurdu.” Gibi insanın içini ısıtan belki yerine göre tebessüm ettirip imanını tazeleten bir üslup ile yazılmış olup her başlığın mevzusu ayetlerle gayet açık ve anlaşılır şekilde bağlanarak bitirilmiştir.
                Bölümün sonunda yer alan İtikatta Ehl-i Sünnetin İmamları kısmı çoğumuzun özellikle de gençlerin ihtiyaç duyacağı bir kısımdır. Mezhebin ne olduğu ve ehl-i sünnet çizgisi ana hatlarıyla ortaya konmuştur. En sona ise yayınevi tarafından İlm-ü Marifet isimli bir şiir yerleştirilmiştir.

                Dolayasıyla birinci kitap olan İtikat Kitabı, art niyeti olmayan ve felsefenin faydasız yanını İslam’a karşı kullanmaya çalışmayan, şifa cihetinde fayda bekleyen herkese yeterli ve geçerli izahların sunulduğu naif, bir o kadar da önemli bir kısımdır.

İkinci kitap: Taharetler ve Sular
                Kitabın mukaddimesinde önceki kitabın devamı olduğunu da ince bir tavırla hissettirecek şekilde İslam hukukunun temelini oluşturduğunu söyleyebileceğimiz 4 büyük müçtehidin ( İmam- Azam Ebu Hanife, İmam Malik İbn-i Enes, İmam Şafi, İmam İbn-i  Hanbel) yani dört mezhep imamının başka bir deyişle Eimmei-i Erbaa (4 imam)’nın hayatlarından, eserlerinden, görüşlerinden kısaca bahsedilmiştir. 

Bu mukaddime ile de kitabın dilinde birlik sağlanmış ve hükümlerin kaynağının sağlamlığı tescillenmiştir. Taharetler ve Sular bölümünün asıl meselesine geçmeden önce “lügat” denilebilecek naif bir “dini tabirler” kısmı var. İlk üç kelime tıpkı İslam- iman- ihsan sıralaması gibi ibadet- taat (emre sarılmak) – kurbet (yakınlık) şeklindedir.

Altıncı kelime olan akıl ise şöyle açıklanmıştır: Ruhun bir kuvvetidir ki, insan onun vasıtasıyla bilgi sahibi olur. İyi ile kötüyü ayırır, eşyanın hakikatlerini sezebilir.
   Diğer bir tarife göre akıl, bir ruhani nurdur ki; insana yürüyeceği yolu aydınlatır, insanı haktan, hakîkatten haberdar eder, bu ruhi kuvvete sahip olan kimseye "âkil" denir. Bundan mahrum olana da "mecnun" denilir.  

                Taharetler ve Sular Kitabı, aslında oldukça keyifli bir bölüm. Şöyle ki: Bizim köyde bir amca ve teyze, evlerine güneş enerjisi taktırmak isteyen çocuklarına epey bir zaman şiddetle karşı çıkmıştı. Tabi böyle bir karşı çıkışın sebebi aranmaz. Aransa da amca da teyze de sebebini açıklayamaz. Belki sıcak suyun varlığına alışınca sevinirler diyerek çocukları evde bir oyun çevirip güneş enerjisi taktırmışlar. Güneş enerjisi takıldıktan sonra da teyze abdestini hep bahçedeki çeşmeden, amca ise camiden alır olmuş. Allah bilir çocukları sebebini halen anlayamamıştır. Bizim en çok keyiflenmemiz ise bunun gibi hikayelerin sırrını ya da Anadolu’da kullanılan birtakım ifadelerin muhtevasını çözebilme zevkindendir. Suların renk, koku, temizlik, bekleme, akışkanlık gibi birçok özelliği üzerinden yapılan matematiksel hesaplamalar; bunun yanında hangi tür pisliklerin hangi çeşit sularda temizlenebileceğinden teknik bir dille izahlarıyla bahsediliyor. Biz de konuyu okuduktan sonra güneş enerjisi takılınca amca ve teyzenin neden evde abdest almayı bıraktığının sırrına vakıf olmuş bulunuyoruz.

                Bölümün devamında temizlik-kirlilik konuları, özür-yara-hastalık sahiplerine dair meseleler, kadınlara özel haller, mestlerin ve meshin hükümleri gibi konular işleniyor. Elbette gusül, teyemmüm meseleleri de burada.  

Üçüncü ve Diğer Bölümler:
                3. Kitap olan Namaz Kitabı’nı bitirmek oldukça zaman aldı. “İmanın alameti” namaz ibadetinin hükümlerinin oldukça ayrıntılı, çeşitli ve bir o kadar titiz hazırlanmış olması bölümü oldukça uzatmıştı. Neticede İslam dini sadece fiziksel ibadet hükümlerinden, sadece toplumsallıktan ya da kalbin-niyetin temizliğinden ibaret değil. Efendimiz’in “gözümün nuru” diyerek nitelediği namaz hakkındaki hükümler de tek açıdan veya insanın ruh ve bedenindeki bazı kısımları eksik bırakacak şekilde olmayacaktır.

Bu bölümde kolaylaştırıcılığına rağmen manadan ödün vermeyen namaza dair hükümler, biraz eşelendiğinde mantıken de yerine oturan açıklamalarla verilmiş. Kitabın kendi sistematiğindeki sayı numaralı konu başlıkları okumayı, anlamayı ve kendi yaptıklarımızla karşılaştırmayı oldukça rahat kılıyor. Hatta kimi kısımlarda okuyucuyu durdurup “Ben şöyle yapıyorum…” dedikten birkaç satır sonra anlatılan duruma dair hükümler sıralanıveriyor.

Her şey güzel gidiyordu da bir yerden sonra hepimizde bazı problemler peydâ olmaya başlamıştı ve Ali Hocamızı biraz daha iyi anlar olmuştuk. Okuyup geçtiğimiz bölümler aklımızda kalmıyordu. Dahası birbirine karıştırdığımız yerler olmaya başlamıştı. Ayrılığa düştüğümüz yerde telefon uygulamasından bakıp hemen cevabı öğrenebiliyorduk ama muhtemelen asıl problemler bazı şeylerin vaktinin gelmemesi ve bazılarını da bizim yaşamıyor olmamızdı. Elbette biz Müslümanlar olarak vakit, cenaze, Cuma gibi namazları kılmayı ve kıldırmayı bilmeliydik. Ölü yıkamayı, cenaze defnetmeyi, kurban kesmeyi bilmeliydik. Bilmeliydik ama bayram namazının kılınışını, bir sonraki Kurban Bayramı’na kadar kurbanın hükümlerini ya da hac ve zekât ibadetini unutuyorduk. Miras paylaşımının, avlanmanın bizim hayatımızda yeri yoktu. Buradan sonra İslam’ın yaşayan insanlar için yaşanan bir din olduğunu öğrendik. İslam’ın yaşanabilir olduğunu gördük.

Bu okumalarımızın üzerinden yıllar geçti. Büyük İslam İlmihali’ni hiçbir zaman tam olarak bitiremeyenlerimiz oldu. Sıkıştığımız yerlerde aklımızda kalan hükümlerle hareket edip çok namaz kurtardığımız veya karşılaştığımız birtakım yanlışlardan döndüğümüz de oldu.

Bir gün buz gibi havada şadırvanda abdest alırken birimiz “Bu mest harika bir şeymiş. Ulan o kadar hükümlerini okuduk bir şey anlamadıydım. Soğuk başıma vurunca üç günde termal mestin fetvasına kadar öğrenmedik bir yerini koymadım.” derken başka bir gün güneş enerjilerinde artık paslanma dolayısıyla suyun vasfında bozulma olmadığı için günümüzde o sudan abdest alınabileceğini öğreniyorduk.

Birimizin babası vefat ettiğinde cenazenin ve mirasın hükümlerini az çok biliyor olup kendi zekatını hesaplayabiliyor bir başka birimiz Andırın dağlarında avlanırken hangi hayvana nasıl muamele etmesi gerektiğini yine ilmihale bakarak öğreniyordu.

Velhasıl yaşantımız olan İslam’ı okumadan yaşayınca eksik veya yanlış yaşamış oluyor veya sadece okuduğumuzda ise aklımız da ruhumuz da sosyal hayatımız da tamamlanmamış oluyordu.

Bir Müslüman için, yaşamak ibadetti.


Yorumlar