Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Aralık, 2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

"SOKAKTA" - M. ENSAR ÖZDEMİR

Ankara'daki bir vakıf yurdunda uzayıp giden kışa karşı dostlarımız bizi yalnız bırakmıyor bir elimizde çay bir elimizde kitapla hiç gelmeyecek gibi görünen baharı bekliyorduk. Okuyacağımız kitapları gazete okur gibi bir çırpıda okuyup kenara atmamak, üzerine konuşup tartışmak gayesiyle az sayıda öğrencinin oluşturduğu bir grupla her hafta okuyacağımız kitapları belirleyip okuyup ardından tahlilini yapıyorduk. Bir gün ortaya atılan Bahaeddin Özkişi ismi mukabilinde, önce "Köse Kadı" adlı romanı ardından 1975 yılında yayımladığı ve aynı yıl Peyami Safa Roman Yarışması’nda başarı ödülü alan "Sokakta" adlı romanını okumuştuk. İstanbul'daki dostum Enbiya'nın sahaflar çarşısından alıp Cihan'a ve bana armağan ettiği baskısı elime geçince tekrar okuma fırsatı bulmuştum. Okumaya başladığımda ise sanki ilk defa okuyormuşçasına kitabın sonunu merak ediyor sayfalar akıp gittikçe hikâyenin içinde kaybolup kâh komiser kâh arkadaşı oluyordum. Hikâye DEĞİŞİM

‘BİZİM ORA’NIN ROMANI: “SOKAKBAŞI” - FERHAT AĞCA

Kitabı elinize aldığınızda kapakta resmedilen sokağa dalıp kayboluyorsunuz bir müddet. Sonra iki satır halinde yazılmış kitabın ismini ‘Sokakbaşı’nı okuyorsunuz. Çocukluğunuzun geçtiği sokakları, sevdiklerinizi veya bir dostunuzu son kez gördüğünüz, ayrılıkların yaşandığı o sokak başlarını hatırlıyorsunuz. Alt köşeye koyulan yayın evinin ismini ‘Eşik’i okuyunca ise yine o sokaklarda, evlerin dış kapılarının eşiğinde arkadaşlarınızla beştaş oynadığınızı, çocukça sohbetler ettiğinizi hatırlıyorsunuz. Hâsılı, merkezinde her daim insan olan, acıların, hüzünlerin, sevinçlerin hep birlikte yaşandığı o sokaklara gidiyorsunuz. Semerkand Yayın Grubunun Eşik Yayınlarından, yani Semerkand Kapısının Eşiğinden çıkan bu kitap, ilk olarak bu çağrışımlara sebep oluyor. Okumaya başladığınızda aynı şekilde Anadolu insanının temiz yürekliliğini, saf duygularını, hesapsız sevgisini, arı duru aşkını, merhametinin yüceliğini, kuvvetli ve bir o kadar da ihlaslı imanını adeta soluyarak yüreğinizde hissediyo

KÖSE KADI VEYA "KAN ANCAK İNANÇLA DEVREDERSE İKLİMİNİ BULUR." - M. CİHAN ALLİŞ

  Ankara’nın soğuk mevsimlerinde dostlarla “birlikte kitap okuyalım” dedik. Kitabın belirlenmesi oldukça uzun sürdü. Araya farklı muhabbetler, çaylar, dumanlar karıştı. Şair bir dost tozlanmış bir sırrı ortaya çıkarır gibi “Bahaeddin Özkişi” ismini zikretti. Birçoğumuzun ilk defa duyduğu Bahaeddin Özkişi’nin Köse Kadı kitabı bir hafta içerisinde hepimizin elindeydi. Okumaya başlayanlarımız kitabı belden yukarıda taşıyorlardı. Adilhan’daki sahaflardan alınan aynı kitabın birbirinden farklı baskıları masamızı oldukça renklendiriyordu. Bendeki baskı yeni sayılırdı. Köse Kadı’nın devamı niteliğinde olan Uçtaki Adam kitabı ile beraber almıştım. Sonraları Erzincan’daki dostum Miraç’tan 1974 baskı, yeşil kapaklı bir Köse Kadı hediyesi aldım. Dededen toruna öğretmen bir ailenin kitaplığından çıkıp elime konmuş kıymetli bir hediyeydi. İlk sayfasında kitabın son sahibi olan torunun ve babasının isimleri yazılıydı. Bir heves tekrar başına oturdum kitabın. “Yağmur, üç gündür devam ediyor,

DERGİLER VE YAZILAR - AHMET DOĞAN İLBEY

... Heybemizde Kelimeler “Verin benim kelimemi!” Böylesine anlamlı ve çağrışımı olan bir dergi adını duyduğunuzda neler hissedersiniz? Fakîr ziyadesiyle duygulandı ve Necip Fâzıl üstadın mısraından hareketle “Kim bilir nerdesiniz /Geçen dakikalarım / Kim bilir nerdesiniz / Yıldızların, korkarım / Düştüğü yerdesiniz / Geçen dakikalarım” diye inledi ve “ah, gençliğim!” dedi. Çıkan her yeni dergi kalbime ve dimağıma yazılırdı önce. Çıkan her dergiyi ben çıkarıyordum âdeta. Türkiye Yazarlar Birliği Kahramanmaraş Şubesi Başkanı şair ve türküdar Fazlı Bayram, Şube Başkan Yardımcısı eğitimci Enver Çapar ve Yönetim kurulu üyesi basın yayın uzmanı Mehmed Yaşar’ ın teşvikleriyle ve Şube Mes’ul Müdürü Mustafa Cihan Alliş’ in editörlüğünde yayınlanan “ heybemizdekelimeler.blogspot.com ” sitesi yayın hayatında yeni olmasına rağmen, kitap takipçisi ve okuyucularının ilgisini çekiyor. Kitap tanıtım yazıları, kitap monografileri, kitap ve yazarları konulu kısa yazılarla yola çıkan kitap

RAFLARDA TOZLU YARA - HÜSEYİN KAYA

Kaderlerinin aynı olduğu söylense de hikâyeleri birbirine hiç benzemez aslında. Sarp kayalıkların ucunda, uzak dağların eteklerinde açan rengarenk çiçekler gibi hepsinin kokusu, şekli başka başkadır ve hepsinin ayrı bir hikayesi vardır kulak verip dinlediğinizde. Cümlenin maksudu bir amma rivayet muhtelif (Muhibbî) Bazen her şey dost meclislerinde öylesine ağızdan çıkan “bir dergi yayımlayalım” sözleri ile başlar ki ciddi dost meclisleri için, tehlikeli, hatta sihirli bir cümledir bu. Yapalım edelimle biten onlarca mevzu konuşulmuş olsa da bu tür sohbetlerde içinde “dergi” geçen bu cümle, en tehlikelisidir ve mutlaka birilerini ağına düşürür. Tıpkı âşığın, mâşukun her halini kendisine bir sebeb-i ümit sayması ve her sözün neticesini ona bağlaması gibi bundan sonra bütün meclislerde “dergi” kelimesinin büyüsüne kapılmış olan kişi, lafı döndürür dolaştırır ve yine ona getirir sonunda. Öyle ki, artık yalnızca “dergi” toplantıları yapılmaya başlanır bir zaman sonra. Yol açık

MODERN TÜRK MÜNEVVERİ İHSAN FAZLIOĞLU’NUN ESERLERİNE DAİR BİR KAÇ SÖZ(3) - fazlı bayram

5-Kendini Bulmak (Şubat 2015)   İlim ilim bilmektir İlim kendin bilmektir Sen kendin bilmez isen Bu nice okumaktır (olmaktır) Ehl-i ilm bu sözü iyi bilir. Okumak (olmak) insanın en büyük mükellefiyeti. Eşyayı, tabiatı, manayı, fikri, hakikati ve tabi kendini. Bütün mevcudatı ve mevcudatta kendini okumak. Kendi olmak. Kendini olmak. Kendini bulmak ise bir nihayet değil yeni bir başlangıç. Başka bir yönüyle kendine varış yeni bir başlangıçta kendine başlayış. Bilerek ya da bilmeyerek bir kendine varış yolculuğu aslında maceranın tümü. “İman, kendilik-bilincini, ferdiyetini kazanmış kişinin bir tercihi, alâmet-i fârikası ise o zaman kişi olmak ne demektir? İrfânî teşbihte kavs-ı hayat, nüzûl ve urûc (suûd) yaylarından oluşur. İniş yayı bizi beşer kılar; beşer, kendilik bilincini, ferdiyetini kazanarak insanlaşmaya başlar. Ve çıkış/yükseliş yayına girer; çıkış yayında seyr ise kemâl mertebelerine göre, insan-ı kâmil oluncaya değin devam eder.” “Âmen-tu, ferdiyetini

BAHAEDDİN ÖZKİŞİ VE GÖÇ ZAMANI - MİRAÇ DOĞANTEKİN

Erzincan'daki sahafta rastlamıştım kitabına. Daha önce sadece adını bildiğim bu adamın iki kitabını hiç düşünmeden almıştım. Aldığım kitaplardan birini hiç okumadan elden çıkarmış diğerini ise asla bitiremeyerek iki sene çantamda taşımıştım. İlk hikayesini okuduğumda bir göçten bahsedeceğini düşünmüş ve seçtiği özne adlarından ötürü onu Tanrı Dağı Türkçülerinden ilan etmiştim. Tüm sırlarını çözmüş olmanın verdiği gururla kitabı bir kenara kaldırmış, yazarın tabiriyle “hınzırca” bir hisle konunun üzerini kapatmıştım. Bir sene sonra bazı dürtülerle kitabı tekrar elime aldığımda evimde bir yer keşfetmenin verdiği heyecana benzer bir heyecan ve mutluluk yaşadım. Her yeni sayfada intikam dolu gülüşlerle yanılgımın tadını çıkartıyordum. Kışlak kahvemde kitabı okuyor yazlık kahvemde notlar alıp heyecanımı atıyordum. Diliyle Anadolu öykücülüğüne yakın dursa da “Palto” gibi monologlarla örülü karmaşık hikâyeleriyle dönemini yakalıyor hatta üstüne çıkıyordu. Pek çok hikâyecide yakaladığım

KEPENEĞİN DÜŞLERİ - ENVER ÇAPAR

Zihinleri dijital işgale uğrayan günümüz çocukları hala düş kurabiliyor mu acaba? Altında oynadıkları ağaca konan kuşlarla konuşabiliyorlar mı? Deynekden yaptıkları atlarla ve tahta kılıçlarla dört nala uçsuz bucaksız tarlalarda dolaşabiliyorlar mı? Kuşların kanatlarındaki renkli dünyaya dalabiliyorlar mı?   Çocukluk zengin bir hazine. Dünyaya bulaşmadığı ve saflığı koruduğu için. Hayatın sade ve yavaş yaşandığı, her şeyin tabii olduğu dönemler. Bir Anadolu köyü, altmışlı yetmişli yıllar. Yoksulluk, çaresizlik, hasretlik her evde. Küçük yaşta babasını kaybeden bir çocuğun hayal ve gerçek arasında geçen günleri. Görsellerin çok az olduğu kelimelerin hayalleri süslediği zamanlar. Hayal ruhun kanatlanmasıdır bir nevi. İnsanın tabiatına uygun şeyler hayal kurmasını sağlar. Çocukluk düşleri daha farklı ve renkli olur. Bir ağacın uzayan dalları, bir kuşun bakışı, ocakta yanan ateşin duvara yansıyan gölgesi ve dahası. Hepsi hayal alemine açılan pencerelerdir. Günümüz çocuklarının maal

MODERN TÜRK MÜNEVVERİ İHSAN FAZLIOĞLU’NUN ESERLERİNE DAİR BİR KAÇ SÖZ(2) - fazlı bayram

3- Akıllı Türk Makul Tarih (Kasım 2014) Eserde birbirinden değerli yazılar kaleme alınmış ve okurların istifadesine özenle sunulmuştur. Benim nazarımda en önemli yazılardan birisi “Türklerin Manevi ve Fikri Soykırımı” adlı yazıdır. Özenle okunup, irdelenip, idrak edilip, bu yazının icabı üzere harekete geçilmelidir. Her Türk Gencinin defâatle okuması gereken eserin çantalarda taşınmasını, bir bardak çay bir dal tütün içilebilecek her yerde her fırsatta çıkarılıp bir bölüm de olsa okunmasını, birlikte okunup mütalaa edilmesini şiddetle tavsiye ediyorum. Arka kapak yazısını olduğu gibi nakletmem umarım kolaycılık olmaz. “İnsan tabiata doğar, hayatı ise kurar. Hayat hafızayla, geçmişle, tarihle hayat bulur. Tarihi bilmeyen insan, geçmişi bilmeyen insan demek değildir; geleceği bilmeyen, hayatı ön-göremeyen insan demektir. 1000 yıldır bu topraklarda tarih yazmış Türkler, ancak tarihi tecrübelerine mensubiyet; inşa ettikleri medeniyete aidiyet duymakla dik durabildiler. İşte bu den

FORSA - ÖMER SEYFETTİN

Akdeniz’in esatir yuvası sonsuz ufuklarına bakan küçük tepe, minimini bir çiçek ormanı gibiydi. İnce uzun dallı badem ağaçlarının alaca gölgeleri sahile inen keçi yoluna düşüyor, ilkbaharın tatlı rüzgârıyla sarhoş olan martılar çılgın bağrışlarıyla havayı çınlatıyordu. Badem bahçesinin yanı geniş bir bağdı. Beyaz taşlardan yapılmış kısa bir duvarın ötesindeki harabe vadiye kadar iniyordu. Bağın ortasındaki viran kulübenin kapısız methalinden bir ihtiyar çıktı. Saçı sakalı bembeyazdı. Kamburunu düzeltmek istiyormuş gibi gerindi. Elleri, ayakları titriyordu. Gök kadar boş, gök kadar sakin duran denize baktı, baktı. “Hayırdır inşallah!” dedi. Duvarın dibindeki taş yığınlarına çöktü. Başını ellerinin arasına aldı. Sırtında yırtık bir çuval vardı. Çıplak ayakları topraktan yoğurulmuş sanılacaktı. Zayıf kolları kirli tunç rengindeydi. Tekrar başını kaldırdı. Gökle denizin birleştiği dumandan çizgiye dikkatle baktı. Fakat görünürde bir şey yoktu. Bu, her gece uykusunda onu kurtarmak

MUSTAFA ÇİFTÇİ İLE TANIŞMA - A. ENBİYA UZDİL

Evvela bir dostun yazısında, sonra da başka bir dost ile muhabbet ederken rasgelmiştim ismine. Bu abi, Anadolu'nun Yozgat vilayetinde memleket hikayeleri derliyor, dört bucağına dağıtıyordu. Hemen hemen herkesin başından, yanından, yakınından geçmiş olan gurbet, yoksulluk, ayrılık ve tabi ki sevda hikayelerini anlatıyordu kitaplarında. Dedim ya birkaç defa ismine rastlamıştım amma henüz kitaplarını elime alıp da sayfalarını karıştırmak nasip olmamıştı o zamana kadar. Anadolu hikâyeleri yazanlara karşı gezip görmedikleri, eğilip dokunmadıkları, sesine kulak verip dinlemedikleri bir hikâyeyi, yazmış olmak için yazdıklarını düşünerek bir önyargı besliyordum. Bu sebeple de tanıyıp bildiğim birkaç isim dışındaki kişilerin kitaplarını okumaktan imtina ediyordum. Necip Fazıl Edebiyat Ödülleri'nde yaptığı o mütevazi konuşmasını bir vesile izledikten sonra Mustafa Çiftçi'nin bu güruhtan olamayacak kadar içli bir yüreği göğsünde taşıyor olduğuna kanaat getirerek okumaya karar ver

MODERN TÜRK MÜNEVVERİ İHSAN FAZLIOĞLU’NUN ESERLERİNE DAİR BİRKAÇ SÖZ (1) - fazlı bayram

Bazı ilim adamlarının, siyasetin kuklası olduğu, bazılarının üç beş kopyala yapıştır ya da Batı’dan çevir yuttur kolaycılığını aydın olmak zannettiği, bazılarının da “Görüyor musunuz ey cahil millet ben ne çok şey biliyorum, bakın ne kadar çok kitap yazdım…” şişinmeciliği ile ilime ve bilime gölge düşürme denîliğini rütbe saydığı bir ülkede; yaptığı çalışmalarla Türk’ün felsefe ve bilim tarihini hakkıyla mercek altına alan İhsan FAZLIOĞLU, kaleme aldığı eserlerle milli ve yerli şuuru uyandıran, aslı hû nesli hû bir ilim adamı, bir mütefekkir, bir münevver.    İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nde öğretim üyesi olan Fazlıoğlu, Ürdün Üniversitesi (Amman), Arap Bilim Tarihi Enstitüsü (Halep), Oklahoma Üniversitesi (ABD) ve McGill Üniversitesi’nde önemli çalışmalar yapmıştır. Felsefe, bilim ve matematik tarihi üzerine çalışan Fazlıoğlu, vücuda getirdiği eserlerle Türk Kültür ve Medeniyetinin yeteri kadar aydınlatılmamış bazı alanlarını irdeleyerek,