Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Mart, 2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

BİR USANMAZ OZAN İÇİN - ALİ AYÇİL

Ey görklü derviş, ey büyük ozan!... Bugüne kadar, senin bıraktığın bozkırlara senin gönül pencerenden bakmak nasip olmadı bana! Evet, ben de geçtim geçtiğin bozkırlardan... Ama yüzyılların dirençsizliğini, yıkık döküklüğünü modern zamanlara tutuşturan bu kararsız şehirleri, bu bitkin kasabaları kâh bir acımayla, kâh bir isyanla seyrettim o kadar. O kadardı gençliğimin merceği... Zamanı okumaktan, halkı yorumlamaktan, onu sayısız çileye rağmen asırlarca ayakta tutan sebepleri yoklamaktan uzaktım. Artık ilk gençlik yıllarım geride kaldı; yalnızca satıhtaki bozukluklar üzerine konuşan o toy yanlarım terk etti beni. Bugün, yaşadığım toprakların hem tarihi, hem talihi üzerine düşünürken, bütün açıklamaların kavşağında, sultanların, beylerin, bitip tükenmeyen savaşların ya da bitkin bir halkın değil de, senin durduğunu biliyorum. Biliyorum ki, “darı”ya hâlâ “darı” diyorsak ve hâlâ bir “sarı çiçek”le konuşmayı umuyorsak, senin kayıta ihtiyaç duyulmayan okulun sayesindedir... Oysa ben

YÜZÜMÜZÜ AK EDECEK BİR SÖZ - MEMİŞ OKUYUCU

Konuşmanın t emeli düşünmek, düşünebilmek, düşüncelerini dile getirebilmekle başlar. Esası anlaşmak, akletmek ve fikretmektir. Nihayeti duygularımızı, düşüncelerimizi ana dilimiz yoluyla dile getirebilmek, ifadelendirebilmektir.   Ana dilimizin başlangıcı kelimeler, nihayeti duygular, insan, hayat ve neticede tüm evreleri ile bir ömürdür.  Bir medeniyetin gücünü anlatan asıl kuvvet mihrakı,  ana dilinde saklıdır.  Anadilinde eser veren şairlerin, yazarların eserleridir. Ana dili ile duygulardan söze dökülen şiirdir, edebiyattır, sanattır, türküdür, destandır, şarkıdır, bilimdir.   Atalarımızdan bize kalan, asırların ötesine ses ve seda olan, eser ve eserin sahibine hayat veren temel unsur ana dilimizdir.   Türkçe, bütün kültürel birikimimizin yer aldığı milli varlık alanımızdır. Türkçe milletimizin varlık sedasıdır. Türkçe milletimizin medeniyet sancağıdır.  Kamu eğitimciliği 19. Asırdan itibaren devlet ve toplum hayatında daha bariz bir şekilde yer almaya başladı. Sanay

SANAT EVVEL, MUHABBET AHİR - fazlı bayram

Şahsiyetsiz adamdan sanatçı olmaz. Kişilerin bildiği doğruluk parametreleri farklı farklı olabilir ama doğru her zaman kendi parametrelerini kullanır. Yani doğrunun kendisi mutlaktır; insanlar yorumlarken kendi müktesebatlarına göre değişik yorumlayabilirler. Sanatçı ise doğruya yanlışa bakmadan hayatı, eşyayı, manayı, fikri ve hakikati sanatı ile yorumlar. Eğer şahsiyet sahibi değilse eserini tamamlamakta bir şey daima eksik kalır. Şahsiyet sahibi sanatçı ise doğrunun parametrelerinin kendine yansıyan tarafını yorumlama erdemini edinmişse eseri bin yıl yaşar, tabi müessiri olarak kendisi de… Sanatçının egosu sanatını geçemez. Bu, gerçek sanatçılar için. Sanatını egosuyla besleyenler ya da egosuna sanatını basamak edenler tez unutulur. Sanatçı egosunu bırakıp da sanatını kainattan beslerse eğer, ya da kainatı ayna yapıp egosunu görürse… Çünkü kainattaki hiçbir varlık insan kadar aciz değil.   Kürkü yok, pençesi yok, savunma sistemi yok, doğar doğmaz yürüyemiyor bile. Ve yazılımında

ŞİİRİM DİLEK AĞACINDA KALDI - SAMET YURTTAŞ

Uyku denen illetle ne zaman tartışsak  Valizimi toplayıp kaçıyorum Başıma musallat cinlerle Gözümü uykuya açıyorum Aklımdaki gök bir gürlese Üzerine yorgan çekiyor yıldızlar Üzerimde bir tank hissediyorum Yıldızın kaymasıyla Şiirimi dilek ağacına bırakıyorum Kayan yıldızın sönmesiyle Dokunmak istiyorum artık Dokunsam dokunsan dokunsanız Münzevi düşüncelere  Çırpınan kanla bağdaş kurup Otursak bir masaya Çay sigara sen ve mecmua  Anlatsa yıldızlı gök yaşadığı dramı Sen sonbaharı ben batan İlk ayı  Dur kaldıramam bütün bunları Şiirim dilek ağacında kaldı

"KIZILELMA" NERESİ? - ÖMER SEYFETTİN

"...Hemen göstersünler. Dalkılıç olur, düşmanı harâb iderüz ve kralın tac ü tahtını başına geçürüp Kızılelma'ya dek giderüz..." Kocasekbanbaşı — Kızılelma'ya... — Kızılelma'ya... — Kızılelma'ya gideceğiz! . . . . . . . . Zamanın Süleyman'ı, ansızın... Kükremiş bir tufan hâlinde akseden bu naraları duydu. Otağında yalnızdı. Yarım saat evvel dağılan Dîvân'ın cenk için gösterdiği kahraman arzuyu düşünüyordu. Bugün, yalnız vezirleri değil, kazaskerleri, defterdarları, nişancıları, "ağa, kethüdâ, serdar, yayabaşı, bölükbaşı, vekilharç" gibi, yeniçeri zâbitlerini, hatta solakları bile çağırmış, hepsini huzurunda toplamıştı. Hepsi ".... Kafdağı'na kadar arkandan gelmeye hazırız, padişahım!" diye ayaklarına kapanmışlar, gözlerinden sevinç yaşları dökmüşlerdi. İşte şimdi "sefer kararı" ordu içine yayılmış olacaktı. Otağın biraz uzağında... Küçük meşe ormanının nihayetindeki mahşerde, deminki Dîvân'ın s

KENT TAŞI - MEHMET MUHARREMOĞLU

Hikâye Malzemesi Dükkânı İçin Heybemizde İşlenmiş Malzeme Bulunur: -Hik â ye Malzemesi Esnaflarından Muhterem Hasan Keklikci Ağabey’e- -          “Selamün aleyküm usta.” “Ve aleykümselam. Buyur ede?” “Hikâye Malzemesi Dükkânı bura mı?” “Doğru gelmişsin. Buyur, ne lazımdı?” “Bende biraz hikâye içi var da, hikaye içi alır mısınız?” “Gardaş, biz kendi imalatımızı toptan fiyatına satıyoruz. Dışarıdan alırsak zarar ederiz.  Biz işin ticaretinde değiliz. Maksat vatandaşın işi görülsün. Malzeme al-satcılığını yol üstünde Hasan usta var, o yapar. Bak bu gördüğün listeler hep bizim imalatımız. Depo malzeme dolu. Amma yol üstündeki Hasan usta bu işin ticaretini yapar. Bazen ben de malzeme veririm ona. Biz imalatçıyız. O alır satar. Satılacak malzemen varsa sen ona götür." “Abi benim malzeme işlenmiş, kabuğu, eşeleği ayıklanmış malzeme yalnız. Hikâye içi. Bir bak istersen." “Bir bakalım o zaman, aç bakalım heybeni. ….. Hımmm… Temiz görünüyor. Taze mi? Bu senenin mahs

FERHAT ALTUN'UN ÖMER FARUK'A YAZDIĞI ŞİİR - fazlı bayram

Şiir burada tüm motifleriyle yerli ve yerinde bir kilim. (Ben yazıda giriş, gelişme, sonuç noktalama sevmem. Böyle başlar yazılarım.) Bütün iklimlerinden gönlün, süzülüp ırmağa dönmüş billur tadında. Zihin, aklın ve fikrin kılcal damarlarının hepsinden başarılıca geçerek kelime serüvenine başlamış. Kelimelerin dizilimine uğraşmamış kimse. Kelimeler kendileri bizatihi dizilip inci gibi oturmuş şiir aynasına. Bu iyi bir şiir. Şiirden anlarım ben. Mehmet Yaşar öğretti döve döve, anlarım ben şiirden. “Şeytan sancağın dikmiş pazara” Modern çağın benimsediği çok da sevdiği kapitalizm bütün ilhamını şeytandan alır. Tacirleri birer illüzyonist. Eskiden çarşıdan alırdık bir tane eve gelirdik bin. Şimdi başka. Her pazarda hile her pazarda yalan. Kim aldığı hangi şeyden ödediği bedelin hakkını alabiliyor bugün? “Zindanlara yabancı ruhum” Şair burada takiye yapmış. Ruhunun zindan olduğunu izhar eylemek yerine bunu setretmeyi denemiş lakin görülene göre ruh zindanında kötülüğü terbi