Ankara’nın soğuk mevsimlerinde
dostlarla “birlikte kitap okuyalım” dedik. Kitabın belirlenmesi oldukça uzun sürdü. Araya farklı muhabbetler, çaylar, dumanlar
karıştı. Şair bir dost tozlanmış bir sırrı ortaya çıkarır gibi “Bahaeddin
Özkişi” ismini zikretti. Birçoğumuzun ilk defa duyduğu Bahaeddin Özkişi’nin Köse
Kadı kitabı bir hafta içerisinde hepimizin elindeydi. Okumaya başlayanlarımız
kitabı belden yukarıda taşıyorlardı. Adilhan’daki sahaflardan alınan aynı
kitabın birbirinden farklı baskıları masamızı oldukça renklendiriyordu.
Bendeki baskı yeni sayılırdı. Köse Kadı’nın devamı
niteliğinde olan Uçtaki Adam kitabı ile beraber almıştım. Sonraları
Erzincan’daki dostum Miraç’tan 1974 baskı, yeşil kapaklı bir Köse Kadı hediyesi
aldım. Dededen toruna öğretmen bir ailenin kitaplığından çıkıp elime konmuş
kıymetli bir hediyeydi. İlk sayfasında kitabın son sahibi olan torunun ve
babasının isimleri yazılıydı. Bir heves tekrar başına oturdum kitabın.
“Yağmur, üç gündür devam ediyor, bir türlü dinmek
bilmiyordu. Su birikintileri, çok zaman atların yarı belini aşıyor; binicilere
temizlenmek fırsatı vermeden tekrar çamura buluyordu. Kuvvetli bir şimşek
ışığıyla atlar bir an irkilerek duraladılar…” diyerek yürekte demlenen
tasvirler ile başlıyordu. Okuduklarım etrafımda olup bitiyormuş hissi veren
kitaptan başımı kaldırsam, hoş bir hülyadan uyanmış gibi olmaktan korkuyordum. Dikkat
gerektiren ve zaman zaman istihbarat romanıymış havası oluşturan hikâye, neyse
ki beni içine çekiveriyordu.
Köse Kadı kitabının ilk
sayfalarında gözlerimiz 16. Yüzyıl Macaristan’ına açılıyor. Kilisenin ve gaddar
mahkemelerinin; Avusturya’nın, Viyana’nın tahakkümüne boyun eğmek zorunda
kalan, çoktan Hristiyanlaşmış ve yozlaşan Hristiyanlığa da direnememiş bir
Macaristan…
Papazların cennet vaatleri ve cehennem tehditleri
sebebiyle inancına sarılmaktan başka çare bulamayan, gelenin vurduğu gidenin
soyduğu fukara Macar halkı ve kendi halkını dahi sadece gaddarlıkla
yönetebileceğine inanan, kiliseden akıl alan Macar yöneticileri, komutanları,
arşidükleri…
Tabii
bir de bu garip milletin her düzeyindeki insanda olan öksüz bir fikir: “Özgür
Macaristan”
İçten içe her fert “Viyana, Avusturya kimdir ki bize
hükmetmekte?” diye yanıp tutuşmakta gelgelelim çulsuzluklarından ve o
toprakların kaderiyle kalelere hapsolup yaşadıklarından ellerinden bir şey
gelmemekte. Öyle ki Özgür Macaristan mücadelesine en büyük, belki de tek destek
düşman bildikleri Osmanlı’dan gelmektedir. Macarlar “Türk Dinli” diyerek kendilerinden
uzaklaştırmaya çalıştıkları Devlet-i Âlî Osman’a karşı dindaşlarını, Avrupa’yı
korumayı vazife bellemişlerdir.
Yeni bir güne bu dev imparatorluğun topraklarına katılmış
olarak uyanma ihtimallerinin gün geçtikçe arttığını hissederler. Büyük
Macaristan seferi kulaktan kulağa yayılır veya yaydırılır, her gün bir bir
düşen kalelerin haberleri aslı astarı olmadan halkın arasında konuşulur olur.
Ancak Devlet-i Âlî’nin ayak sesleri, beraberinde hoş bir kokuyla gelerek
Macarların içinde yeniden bahar umutlarını tomurcuklandırmıştır. Türk Dinliler,
aldığı yerlerde 3 yıl vergi muafiyeti ilan ederlerdi. Esirlere, kadınlara,
çocuklara, ihtiyarlara zulmetmek şöyle dursun hürmet gösterirlerdi. Türk
Dinlinin eline düşmüş bir Macar; yıllar sonra, hayrını esir azad ederek işleyen
Türk komutanlarınca at, silah, biraz da para verilerek azad edilir ve
semizleşmiş olarak yurduna dönerdi. Tüm bunlardan ayrı, Türk Dinli her kavme
adil hükmederdi.
Ahlaksız vaizler sürekli Türk Dinliye yanaşanların
cehennemdeki yerlerini anlatarak imandan başka bir şeyi kalmamış Macar halkını
korkuturken halk, içten içe Türk muamelesine hasret duyuyordu. Türklerin ve Macarların
birlikte yaşadıkları yerlerde ise kim ne yaparsa yapsın birbirini komşu ve
kardeş belleyen ahali birlikte huzurla yaşayabiliyordu. Macarlar, çocuklarına
Türk Dinlinin isimlerinden bile koyar olmuştu.
Tüm bu hengamenin içinde bir Macar delikanlısı olan Kont
Gall Adam’ın, esir durumdaki Köse Kadı’yı tanımasıyla coğrafyanın o dönemdeki
hikayesi bize kapılarını açar. Türk ile Macar’ın ne kadar yakınlaşabileceğini
ne kadar da uzaklaşabileceğini; kurulan oyunları ve oyun kurucunun biz
olduğumuz zamanları temelde bu iki karakter üzerinden görürüz. Gall Adam, hâl
ve tavırları ile Macar yöneticilerden ayrılır. Halk, asker ve diğer yöneticiler
onu Türk gibi olmakla suçlarlar. Çünkü Gall Adam adil ve mütevazıdır. Bu sebeple
Macarların ürktüğü Köse Kadı ile de iyi anlaşır, zamanla da dost olurlar.
Köse Kadı’dan Bize Kalanlar
Dostlarla
kitap üzerine muhabbet ederken hayal dünyamız çoktan Köse Kadılarla, Martali
Matyaslarla, Şeyh Necmeddinlerle dolmuştu. Her birimiz hayal ürünü
olabileceğini düşünmeden o dönemi yaşamış gibi davranıyorduk. Günümüzde bu
adamların yerinde kimlerin olabileceğini latifeler hâlinde yakıştırmalarla
konuşuyor, bazen üzülüyor, bazen umutlanıyorduk. Kitaptaki konuşmalar üzerine
de epey muhabbet ettik. Kitaptaki bazı yerleri fikir kitabıymış gibi tekrar
tekrar okumamız icap etti. Ama bizi en çok etkileyen ise Köse Kadı’nın
karakteri, duruşu, yaptıkları oldu.
Sırların taşıyıcılığını ve
muhakemesini yapan, her manada birçok sırrın kaynağı ya da sırrın bizzat
kendisi olan, hoş sohbet, ak sakallı bir devlet adamıdır Köse Kadı.
Yanıkkale’de ikamet eden Şeyh Necmeddin ile Kale’nin rahibi Rahip Milko ile
veya uç beyi Ali Bey ile olan muhabbetlerini okuyunca, insan “Keşke o mecliste
olabilsem” demekten kendini alamaz. Aralarında öyle konuşmalar olur ki koca
koca meseleler gibi bakılan sorular birkaç cümlede neticeleniverir. Türk’ün
tarihini ve mücadelesini damıtılmış haliyle damıtılmış bir imanla konuşurlar
hep. İcraatları da her zaman bu yöndedir.
Bu kitaptaki her cümle devletimize, tarihimize olan bağlılığımızı ve
milletimize olan güvenimizi kuvvetlendirir. İmanımızı arıtır. Şeyh Necmeddin
Efendinin de dediği gibi “Kan, ancak inançla devrederse iklimini bulur.”
Aralarında mahiyet farkı olsa
da Sepetçioğlu’ndan okuduğumuz Sarı Hocamızı, Küpeli Hafızı ve nicelerini
tanırken içimizde kaynayan deli duygular Köse Kadı ile de artarak devam etti.
Gerçek olsun olmasın, hikâyesini işittiğimiz bu büyüklerimizin dertleriyle
dertlendikçe, kuvvetimizi sıhhatle bulacağızdır.
Yorumlar
Yorum Gönder