3-Akıllı Türk Makul Tarih (Kasım 2014)
Eserde birbirinden değerli yazılar
kaleme alınmış ve okurların istifadesine özenle sunulmuştur. Benim nazarımda en
önemli yazılardan birisi “Türklerin Manevi ve Fikri Soykırımı” adlı yazıdır.
Özenle okunup, irdelenip, idrak edilip, bu yazının icabı üzere harekete
geçilmelidir. Her Türk Gencinin defâatle okuması gereken eserin çantalarda
taşınmasını, bir bardak çay bir dal tütün içilebilecek her yerde her fırsatta
çıkarılıp bir bölüm de olsa okunmasını, birlikte okunup mütalaa edilmesini
şiddetle tavsiye ediyorum. Arka kapak yazısını olduğu gibi nakletmem umarım
kolaycılık olmaz.
“İnsan tabiata doğar, hayatı ise kurar. Hayat hafızayla, geçmişle,
tarihle hayat bulur. Tarihi bilmeyen insan, geçmişi bilmeyen insan demek
değildir; geleceği bilmeyen, hayatı ön-göremeyen insan demektir. 1000 yıldır bu
topraklarda tarih yazmış Türkler, ancak tarihi tecrübelerine mensubiyet; inşa
ettikleri medeniyete aidiyet duymakla dik durabildiler. İşte bu deneme Türk
kimliğini teşrihe çalışıyor. İnsan olmaklığı en temel varoluş tarzı olarak
benimseyen, bu yüzden de sırtlanların arasında yalın-ız kalmış ama
dik-duruşunu, yürüyüşünü, kısaca kendilikini koruyarak yeni bir hayatı teklif
ve temsil etmeye çalışan Türk’e, bu gayreti kemâle taşıyacak ilkeleri ve
hedefleri işaret eden yazılardan oluşuyor.”
4-Kayıp Halka (Kasım 2014)
İslam-Türk Felsefe-Bilim Tarihinin Anlam Küresi
Eser, Mehmed Şah Fenâri’den şu sözü nakleder: “Adaletin faydası tüm
yaratıklar/mahlukat içindir; çünkü ancak adalet sayesinde (maddi ve manevi) güvenlik
gerçekleşir. Bundan dolayı zalim bile olsa yöneticiye beddua etmek
yasaklanmıştır. Çünkü yöneticinin var olmasından kaynaklanan iyilik, zulmünden
kaynaklan kötülükten daha fazladır. Tersine, kişi, Tanrıdan yöneticiyi başarıya
ulaştırmasını ve adaletini arttırmasını istemelidir.
Türk felsefe-bilim tarihini
irdeleyen eser Türkün muazzam devlet tecrübesinin perdesini aralayor. Arka
plandaki ilim ve bilim adamlarının çağları aşan çapını, çalışma azimlerini ve
dehalarını ortaya koyarken aynı zamanda isimleri unutulmaya yüz tutmuş
şahsiyetleri yeniden nazara veriyor. Bugünün önemli bazı meselelerinin temelini
irdelerken bu meseleleri kaynağında çözme yolları teklif ediyor.
“Bugünün insanın sorunu; her şeyden önce, teolojik emniyet/iman,
metafizik güvenlik/inanç ve psikolojik sükûnet kaybı. İhsâsının bulanık,
vicdanın yırtık, idrakinin karışık olması; bilgin ve bilge düşünür değil
mühendis ve mütefennin otomat yetiştirerek öylece kalakalmasıdır.”
Eser, doğu-batı etkileşimini felsefe, bilim ve matematik yönünden
incelerken Leibniz’den Newton’a, İbn-i Sînâ’dan Aristo’ya, Gazâli’den Fahruddin
Râzi’ye kadar birçok ilim, bilim, felsefe ve matematik alanında ihtisas sahibi isimlerin,
görüş, fikir ve çalışmalarına yer vermektedir. Bu alanların ortak kavram
kullanımları, bu alanlarda çalışmalar yapan şahsiyetlerin birbirlerini
anlamaktaki çabası, inşa ettikleri düşünce sistemleri insanı hayrete
düşürmektedir. Maalesef bu gün, günlük konuştuğumuz kelimeleri bile her birimiz
farklı farklı anlıyoruz. İlim ve fikir meclisi oldukları iddiasındaki yerlerde
bile aynı kavramları ayrı ayrı anlamlandırıyoruz. Akademik çalışma diye
adlandırılan çalışmaların çoğu ya batıdan çeviri ya da kopyala değiştir
yapıştır yuvarla. Ayrıca çoğumuz, ideolojik saplantıları hakikat zannetmek gibi
bir modern çağ hastalığı taşıyoruz. Eser insanı durup durulup düşünmeye sevk
ediyor.
Çok zengin bir çalışmanın
ürünü olan eser, Türklerin siyasi birliklerini ihdas ettikleri usullerinden de
bahsediyor.
“Türkler, siyasi birliğin
bile meşruiyetini kendisinden devşirdiği aklın/nazarın birliğinin yeniden
yapılanması için çift yönlü bir strateji takip ettiler: (1) Hakikate ilişkin
farklı mezhep, meslek ve meşreplerin ileri sürdüğü mevcut bilgi birikimini bir
ortak dile dökmek; (2) Bu ortak dile dökülen bilgi manzumesini eğitim-öğretim
yoluyla nesiller arası aktarıma sokmak. Ortak dil üzerinden yürütülecek
eğitim-öğretim yoluyla din ortak vicdanı, hikmet ortak idraki, tasavvuf ise ortak
irfanı verecek; kısacası üst dilde birleşen bir ortak akıl, her alanda vuku
bulan çatışma ortamını giderecek, en azından asgariye düşürecektir.”
“Türk insanının zihninde organik niteliklere sahip, çağlamaya, üremeye hazır bir felsefe-bilim tasavvuru yoktu. Bir birikimi insanların zihnine taşımak onun çoğalmasını, üremesini ve yenileşmesini sağlamaktır. Bilginin anlatımı onu hayat ilişkilerine sokar, toplumsallaştırır; hayat ilişkilerine giren, toplumsallaşan bilgi mekân-zaman koordinatlarındaki maddî, manevi ve metafizik bağlamın öngördüğü koşullar içinde kendine has yolu bulur.”
“Türk insanının zihninde organik niteliklere sahip, çağlamaya, üremeye hazır bir felsefe-bilim tasavvuru yoktu. Bir birikimi insanların zihnine taşımak onun çoğalmasını, üremesini ve yenileşmesini sağlamaktır. Bilginin anlatımı onu hayat ilişkilerine sokar, toplumsallaştırır; hayat ilişkilerine giren, toplumsallaşan bilgi mekân-zaman koordinatlarındaki maddî, manevi ve metafizik bağlamın öngördüğü koşullar içinde kendine has yolu bulur.”
Yorumlar
Yorum Gönder