Ana içeriğe atla

UMÛR-U DİN-Ü DÜNYA – MURAT HAFIZOĞLU


Osmanlı Devleti’nin uzun tarihinde, devlet ve toplum hayatının aksayan yönlerini tamir anlamında yenilenme/ıslahat hareketlerinin Kanunî, hatta Yavuz dönemine kadar giden bir geçmişi vardır. O tarihlerden Islahat ve Tanzimat fermanlarına, hatta yıkılış dönemine kadar geçen yüzyıllar içinde, “ehl-i vukuf” kimselerce aksaklıkların tespitini ve ortadan kaldırılma yöntemlerini konu alan pek çok lâyiha kaleme alınmıştır.

Bu lâyihalar aynı zamanda yazıldıkları dönemlerin sosyal, siyasal, ekonomik ve dinî yaşantısına da ayna tutar niteliktedir.

16. yüzyıldan itibaren bu lâyihalar “ıslahat risalesi” adıyla daha geniş kapsamlı ve yaygın bir şekilde kaleme alınmaya başlamıştır. Lütfi Paşa’nın “Âsafnâme”si, Nahifî’nin “Nasihatu’l-Vüzerâ”sı, Sarı Mehmed Paşa’nın “Nesâyihu’l-Vüzerâ ve’l-Ümerâ”sı, Sarı Abdullah Efendi’nin “Nasîhatu’l-Mulûk Tergîben li Hüsni’s-Sülûk”u, Gelibolululu Mustafa Âlî’nin “Nushatu’s-Selâtîn” ve “Mevâidu’n-Nefâis fî Kavâidi’l-Mecâlis”i, Koçi Bey’in ünlü “Risâle”si, Hasan Kâfi Akhisarî’nin “Usûlü’l-Hikem fî Nizâmi’l-Âlem”i, Kâtip Çelebi’nin “Mîzanu’l-Hak fî İhtiyâri’l-Ehak” ve “Düstûru’l-Amel li Islâhi’l-Halel”i bunlara örnek olarak zikredilebilir.
Bütün bu risalelerde, devlet ve toplum hayatında tespit edilen olumsuzlukların ortadan kaldırılması için alınması önerilen tedbirler arasında, “manevi tedbirler” diyebileceğimiz bir dizi hususa da mutlaka değinilmiştir.

Bugün de ülkemizin her alanda yaşamakta olduğu krizin doğurduğu zor şartlar, insanımızı maddî ve manevî plânda bunalımdan bunalıma savuruyor. Çözüm için kafa yoranlar, meselenin sadece ekonomik/maddî yanını dikkate alarak kurtuluş yolları arıyor.

Oysa tarihe şöyle samimi bir nazarla dönüp baksak, Amerika’yı yeniden keşfe çıkma lüksümüzün olmadığı şu günlerde belki önemli ipuçları yakalayacağız. Zira atalarımızın böyle sıkıntılı dönemlerde başvurduğu çareler bizim için de ufuk açıcı, çözüm sağlayıcı unsurlar taşıyor.

Zira bu gibi dönemlerde, maddî/ ekonomik tedbirler mutlaka çok önemli, ancak tek kanatla uçulamayacağı gibi, manevî boyut da bir o kadar önemli.

Bu meyanda, Osmanlı’nın yaşadığı sıkıntıların giderilmesi için önerilen çözüm yolları meyanında Ömer Fâik’in kaleme aldığı “Nizâmu’l-Atîk” adlı risalede bu hususun nasıl çarpıcı tespitlerle dile getirildiğini birlikte görelim:

Ömer Fâik, risalesinin “manevi tedbirler” kısmına, “Devlet-i Aliyye’nin Devlet-i Muhammediyye” ve “III. Selim’in de Emîru’l-Mü’minîn” olduğunu söyleyerek başlar. Daha sonra, bu babda riayet edilmesi gerektiğini söylediği hususları şöyle dile getirir:

“İlm-i din’e rağbet, ıslah-ı aleme sebep olacağından camilerde fıkh-ı şerif okutturulması ve ahalinin dinî yönden aydınlatılması...” 
(Dini öğreten ilme rağbet göstermek, alemin ıslahına sebep olacağından, camilerde mübarek Fıkıh ilminin okutulması ve halkın dinî yönden aydınlatılması...)

“Başta İstanbul olmak üzere Rumeli ve Anadolu’da ve Irak ve Suriye vilayetlerinde meşayih tarikinden ve kûşe-i ihtifa olan dervişândan, müessiru’l-enfâs olanların tespitiyle bunların istimdad-ı taleb-i dualarının temin edilmesi...”
(Başta İstanbul olmak üzere Rumeli’de, Anadolu’da, Irak ve Suriye vilayetlerinde tasavvuf şeyhlerinden ve uzlete çekilmiş olan dervişlerden duası tesirli ve müstecab olanların tesbiti ve bu gibi kimselerin dua ile Cenab-ı Hakk’tan yardım istemelerinin sağlanması...)

“Ricâl ve kibâr konaklarında bulunan imamlara, hanenin sair müstahdemi gibi muamele edilmemesi lazım geldiği ve imama ta’zim u hürmet, zatına değil, hâmil olduğu Kur’an-ı Azimüşşân sebebinden olduğu...”
(Toplumun ileri gelenlerinin konaklarında görev yapan imamlara, buraların hizmetini gören diğer görevliler gibi muamele edilmemesi gerektiği, imama zatı sebebiyle değil ezberinde taşıdığı Kur’an-ı Azimüşşan sebebiyle hürmet gösterilmesi icab ettiği...)

“Fakirlere, düşkün ihtiyarlara ve muhtaç yetimlere gizlice yardım yapılması, borç sebebiyle hapishanelere düşmüş bulunanların borçlarının ödenerek azad edilmeleri ve böylece hayır dualarının alınmasına çalışılması...”

“Ulema-i zahiriyye ve talebe-i ilmin korunması, sayılarının artırılmasına çalışılması ve ilim tahsilinin teşvik edilmesi...” 
(Zahirî ilimlerde söz sahibi olan alimlerin ve ilim öğrenen talebelerin korunması, sayılarının artırılmasına çalışılması ve ilim öğrenilmesinin teşvik edilmesi...)

Ömer Fâik’in risalesinden kısaltarak aldığımız yukarıdaki pasajlar, Müslümanın hayatı okuma biçimini çarpıcı bir şekilde ortaya koymaktadır.

“Islahat risaleleri”nde manevi boyut cümlesinden olarak adalet tevzii, rüşvet ve iltimas türü toplumsal rahatsızlıkların ortadan kaldırılması... gibi hususların, “manevi tedbirler” meyanında değil de, “maddi tedbirler” meyanında zikredilmiş olduğuna dikkat edilmelidir.

Burada sözkonusu olan, İslam’ı dünyevîleşmiş bilinç yapısı ve düşünme biçimi ile algalama hastalığına tutulmuş bulunanların hiçbir zaman anlayamayacağı bir boyuttur.

Burada hayatın, bu zevatın anlayışından çok farklı bir “dengeler sistemi” üzerinde kurulu bulunduğunun idraki vardır. Hayatından “yağmur duası” olgusunu kovmuş bulunan bir anlayışın, yağmur duasına çıkılırken niçin özellikle yaşlıların, çocukların ve hayvanların da götürülmesine dikkat edildiğinin, niçin eski elbiselerin giyilmesinin tavsiye edildiğinin ve duayı yapanın niçin cübbesinin içini dışına giydiğinin idrakine ermesini beklemek beyhudedir...


Semerkand Dergisi, Yıl:3 Sayı:34, Ekim 2001

Yorumlar