Ana içeriğe atla

950 YIL SONRA KUTADGU BİLİG BİZE NE SÖYLER / Enver ÇAPAR


Türk denince akla ahlâk ve adalet gelir. Türkler bu iki vasfı sayesinde yücelmişler ve ayakta kalabilmişlerdir. Tarihe baktığımızda şunu görürüz: Erdemini muhafaza edemeyen ve töresini, dinini yaşayamayanlar Türk olarak varlıklarını sürdürememişlerdir. Zaman geçse de şartlar değişse de insan değişmiyor. İnsanı insan yapan değerler de değişmiyor. Kısaca ahlâk olarak tanımladığımız bu değerler olmadığı zaman insanlar insan dışı bir varlığa dönüşüyor ve felaketler art arda geliyor. Asırlar önce yazılmış olan Kutadgu Bilig, dün de bugün de ihtiyacımız olan şeyin sade ve iyi insan olabilmek olduğunu söylüyor. Hem kolay hem zor; insanlık tarihi kadar eski bir mevzu.

Yazılışının 950. yılı olması münasebetiyle 2019 yılı UNESCO tarafından “Kutadgu Bilig Yılı” ilan edildi. Böyle değerlerimizin kıymetini bilmemiz için UNESCO’nun yıl ilan etmesini beklemek gerekmiyor elbette ama bu vesileyle de olsa ülkemizde bu esere dair birçok program tertip edilmesi ve çeşitli faaliyetler yapılması güzel bir gelişme oldu. Umarız bu esere olan ilgi sadece bunlarla sınırlı kalmaz. Çoğumuzun bir genel kültür bilgisi olarak adını ve yazarını bildiğimiz fakat okumadığımız bu kıymetli eser, çağlar ötesinden bize ışık tutmaya devam ediyor. Öte yandan yayınlandıktan birkaç ay sonra dahi adı sanı unutulan binlerce kitap olduğunu düşünürsek eserin değeri daha iyi anlaşılır sanki. Böyle iken bu eser nasıl olmuş da günümüze kadar gelmiş ve okuyanlar halen ondan çok şeyler öğreniyor. Düşüncemize göre işin sırrı, hakikati gönül diliyle anlatıyor olmasıdır. Bir eser, hakikatten ne kadar nasipleniyorsa ve gönülden sesleniyorsa gönüllerde yaşamaya o kadar devam ediyor. Eserin muhtevasına baktığımızda bunu daha net görüyoruz. Eserin beslendiği iki kaynak var: Kur’an-ı Kerim ve hadisler. Buradan anlıyoruz ki Yusuf Has Hacip gerçek bir ilim adamı ve derviş meşrep bir kişidir. Çünkü her eser, yazarından birtakım izler taşır ve gücünü yazarının ruhundan alır. Yazar hakkında çok az bilgiye sahibiz ama sözlerine bakarak onun ilim ve irfan sahibi bir bilge olduğunu anlamak güç değil doğrusu. Zaten büyük insanlar kendilerinden bahsetmezler ve bir “hiç” olduklarının şuuru

yla hareket ederler. Tam da burada aklımıza kitaptan bir beyit geldi: “İnsan ölümsüz değil, ölümsüz olan onun iyi adıdır.”

“Kitabıma okuyana mutluluk getirsin, ona doğru yolu göstersin diye Kutadgu Bilig (mutluluk bilgisi) adını verdim. Her iki dünyayı da devletle elinde tutabilecek olan kişiden daha mutlu kimse yoktur.” diyerek eseri yazma gayesinden bahsediyor kitabın önsözünde. İnsanoğlu var oluşundan bu yana mutluluk ve ölümsüzlüğün peşinde koşuyor. Ama kimi, gerçek mutluluğu bulurken çoğu, sahte mutluluğun peşinde bir ömür tüketip sonunda hüsrana uğruyor. Günümüz insanı tatminle mutluluğu karıştırıyor gibi. İnsanın maddi ihtiyaçlarının karşılanması onu tatmin eder, mutlu etmez. Mutluluk kalbî ve ruhî doyumla olur. Kalbî bir hayat yaşamalı o zaman. Böyle bir hayat yaşanmış ki yazar onu örnek alarak eserine konu etmiş. Evet, Asr-ı Saadet’ten bahsediyoruz. İki cihan güneşi efendimiz Hazreti Muhammed‘in (s.a.v) hayata anlam kattığı dönem. İnsanların, görünce en mutlu olunanı gördükleri dönem. Hayat ölçümüzün o döneme uygun olmasıyla mutluluğumuzun paralel olduğunu anlıyoruz böylece. Olay aslında bu kadar basit. Karışık olan modern kafalar.

Kitaba genel çerçevede bakanlar onun bir siyasetname ve nasihatname olduğunu söyler. Bu bir yönüyle doğrudur. Fakat bunların yanında eserde bir hayat felsefesi ve bir medeniyet tasavvurunun savunulduğu da açıktır. Aklını kullanan, bilgiyi rehber edinen, doğruluk üzere yaşayan, iyilik eden bir Müslüman Türk insan tipi ortaya koyuluyor eserin tamamına bakıldığında. İslam’la şereflenmelerinin ardından kısa bir zaman geçmesine rağmen Türklerin bu medeniyete hemen katkı sağlamaya başladığını gösteren bu eserden şunu da anlıyoruz: Türklerin İslam’dan önce oluşturdukları kendi kültür ve töresindeki birçok değer, İslam’a aykırılık teşkil etmiyormuş demek ki. Şöyle ki, bugün hâlen bizim Orta Asya’dan gelen bir takım gelenek ve göreneklerimizin yaşıyor olması da bunun ispatıdır. Sonuç olarak Türkler, İslam medeniyetini çok çabuk özümsemişler ve ortaya koydukları eserlerle onu zirveye taşımayı başarmışlardır.
Teknik olarak eser, manzum bir mesnevi olarak kaleme alınmış. Bunun sebebi, o dönemde sözlü kültürün hâkim olması ve ezberlenebilir metinlere ağırlık verilmesidir diye düşünüyoruz. Eser: hükümdar, vezir, vezirin oğlu ve derviş arasında geçen; iyi bir devlet adamı ve onun yanındaki ve emrindeki kişilerin vasıflarının neler olması gerektiği ve işlerini nasıl yürütmeleri gerektiğini anlatan diyaloglardan oluşmaktadır. Bu özelliği ile aslında bir tiyatro metni gibidir. Eğer böyle bir eser batılı bir millete ait olsa idi emin olun mutlaka onunla ilgili dünya çapında onlarca film, dizi ve tiyatro eseri meydana getirilirdi. Bu eksikliğimizin de bir an önce giderilmesini umuyoruz. Bir roman hacminde ve muhtevasında aynı zamanda manzum bir diyalog olan eserin kurgusu ve felsefi boyutunu düşündüğümüzde gerçekten ciddi bir birikim ve ustalık işi şaheserle karşı karşıya olduğumuz muhakkak.

Kitabın çeşitli bölümlerinden aldığımız şu beyitler kullandığımız atasözlerimizle aynı şeyleri söylemiyor mu?
Sözünü iyi yönet, başını kırdırmasın
Dilini iyi gözet dişini kırdırmasın
İrfan olan yer ululuk kazanır,
Bilgili olan kişi itibar kazanır
Bilir bilgili olan, anlar arif olan
Dileğine kavuşur bilenle anlayan


Günümüz Türkçesine çevrilmiş olmasına rağmen eserin az okunmasının sebeplerinden birinin, eserin geniş hacimli ve beyit şeklinde yazılmış olmasından kaynaklandığını düşünüyoruz. Ancak, bu algıyı da ortadan kaldıracak bir çevirisi var eserin. Sözlük ve dil konusunda yetkin bir isim olan Yaşar Çağbayır‘ın Türkiye Diyanet Vakfı yayınlarından çıkan Kutadgu Bilig çevirisi gerçekten çok güzel hazırlanmış. Yazar, eseri bildiğimiz hikâye şekline dönüştürmüş. Dili sade, anlaşılır ve akıcı. Ortaokul öğrencisinin rahatlıkla okuyup anlayacağı seviyede. Eser biraz kısaltılmış, özetlenmiş ama özünden bir şey kaybetmemiş. Her bölümün başında, işlenen konularla ilgili ayet ve hadisler de eklenerek, bağlantılar kurularak ip uçları verilmiş bir nevi. Baş ucu kitaplarımız arasında olması gereken bu eserin aynı zamanda liselerde ders kitabı olarak da okutulmasını umut ediyoruz. Allah bizlere eserin feyzinden yararlanmayı nasip etsin. Müellifini rahmetle yâd ediyoruz. Ecdadımızla bir kez daha onur duyuyoruz. Âşıklar ve iyiler ölmez.

Yorumlar