Türk
denince akla ahlâk ve adalet gelir. Türkler bu iki vasfı sayesinde yücelmişler
ve ayakta kalabilmişlerdir. Tarihe baktığımızda şunu görürüz: Erdemini muhafaza
edemeyen ve töresini, dinini yaşayamayanlar Türk olarak varlıklarını
sürdürememişlerdir. Zaman geçse de şartlar değişse de insan değişmiyor. İnsanı
insan yapan değerler de değişmiyor. Kısaca ahlâk olarak tanımladığımız bu
değerler olmadığı zaman insanlar insan dışı bir varlığa dönüşüyor ve felaketler
art arda geliyor. Asırlar önce yazılmış olan Kutadgu Bilig, dün de bugün de ihtiyacımız
olan şeyin sade ve iyi insan olabilmek olduğunu söylüyor. Hem kolay hem zor; insanlık
tarihi kadar eski bir mevzu.
Yazılışının
950. yılı olması münasebetiyle 2019 yılı UNESCO tarafından “Kutadgu Bilig Yılı”
ilan edildi. Böyle değerlerimizin kıymetini bilmemiz için UNESCO’nun yıl ilan
etmesini beklemek gerekmiyor elbette ama bu vesileyle de olsa ülkemizde bu esere
dair birçok program tertip edilmesi ve çeşitli faaliyetler yapılması güzel bir
gelişme oldu. Umarız bu esere olan ilgi sadece bunlarla sınırlı kalmaz. Çoğumuzun
bir genel kültür bilgisi olarak adını ve yazarını bildiğimiz fakat okumadığımız
bu kıymetli eser, çağlar ötesinden bize ışık tutmaya devam ediyor. Öte yandan yayınlandıktan
birkaç ay sonra dahi adı sanı unutulan binlerce kitap olduğunu düşünürsek
eserin değeri daha iyi anlaşılır sanki. Böyle iken bu eser nasıl olmuş da
günümüze kadar gelmiş ve okuyanlar halen ondan çok şeyler öğreniyor. Düşüncemize
göre işin sırrı, hakikati gönül diliyle anlatıyor olmasıdır. Bir eser,
hakikatten ne kadar nasipleniyorsa ve gönülden sesleniyorsa gönüllerde yaşamaya
o kadar devam ediyor. Eserin muhtevasına baktığımızda bunu daha net görüyoruz.
Eserin beslendiği iki kaynak var: Kur’an-ı Kerim ve hadisler. Buradan anlıyoruz
ki Yusuf Has Hacip gerçek bir ilim adamı ve derviş meşrep bir kişidir. Çünkü
her eser, yazarından birtakım izler taşır ve gücünü yazarının ruhundan alır. Yazar
hakkında çok az bilgiye sahibiz ama sözlerine bakarak onun ilim ve irfan sahibi
bir bilge olduğunu anlamak güç değil doğrusu. Zaten büyük insanlar
kendilerinden bahsetmezler ve bir “hiç” olduklarının şuuru
“Kitabıma
okuyana mutluluk getirsin, ona doğru yolu göstersin diye Kutadgu Bilig
(mutluluk bilgisi) adını verdim. Her iki dünyayı da devletle elinde tutabilecek
olan kişiden daha mutlu kimse yoktur.” diyerek eseri yazma gayesinden
bahsediyor kitabın önsözünde. İnsanoğlu var oluşundan bu yana mutluluk ve
ölümsüzlüğün peşinde koşuyor. Ama kimi, gerçek mutluluğu bulurken çoğu, sahte
mutluluğun peşinde bir ömür tüketip sonunda hüsrana uğruyor. Günümüz insanı
tatminle mutluluğu karıştırıyor gibi. İnsanın maddi ihtiyaçlarının karşılanması
onu tatmin eder, mutlu etmez. Mutluluk kalbî ve ruhî doyumla olur. Kalbî bir
hayat yaşamalı o zaman. Böyle bir hayat yaşanmış ki yazar onu örnek alarak
eserine konu etmiş. Evet, Asr-ı Saadet’ten bahsediyoruz. İki cihan güneşi
efendimiz Hazreti Muhammed‘in (s.a.v) hayata anlam kattığı dönem. İnsanların,
görünce en mutlu olunanı gördükleri dönem. Hayat ölçümüzün o döneme uygun
olmasıyla mutluluğumuzun paralel olduğunu anlıyoruz böylece. Olay aslında bu
kadar basit. Karışık olan modern kafalar.
Kitaba
genel çerçevede bakanlar onun bir siyasetname ve nasihatname olduğunu söyler. Bu
bir yönüyle doğrudur. Fakat bunların yanında eserde bir hayat felsefesi ve bir
medeniyet tasavvurunun savunulduğu da açıktır. Aklını kullanan, bilgiyi rehber
edinen, doğruluk üzere yaşayan, iyilik eden bir Müslüman Türk insan tipi ortaya
koyuluyor eserin tamamına bakıldığında. İslam’la şereflenmelerinin ardından
kısa bir zaman geçmesine rağmen Türklerin bu medeniyete hemen katkı sağlamaya
başladığını gösteren bu eserden şunu da anlıyoruz: Türklerin İslam’dan önce
oluşturdukları kendi kültür ve töresindeki birçok değer, İslam’a aykırılık
teşkil etmiyormuş demek ki. Şöyle ki, bugün hâlen bizim Orta Asya’dan gelen bir
takım gelenek ve göreneklerimizin yaşıyor olması da bunun ispatıdır. Sonuç
olarak Türkler, İslam medeniyetini çok çabuk özümsemişler ve ortaya koydukları
eserlerle onu zirveye taşımayı başarmışlardır.
Teknik
olarak eser, manzum bir mesnevi olarak kaleme alınmış. Bunun sebebi, o dönemde
sözlü kültürün hâkim olması ve ezberlenebilir metinlere ağırlık verilmesidir
diye düşünüyoruz. Eser: hükümdar, vezir, vezirin oğlu ve derviş arasında geçen;
iyi bir devlet adamı ve onun yanındaki ve emrindeki kişilerin vasıflarının
neler olması gerektiği ve işlerini nasıl yürütmeleri gerektiğini anlatan diyaloglardan
oluşmaktadır. Bu özelliği ile aslında bir tiyatro metni gibidir. Eğer böyle bir
eser batılı bir millete ait olsa idi emin olun mutlaka onunla ilgili dünya
çapında onlarca film, dizi ve tiyatro eseri meydana getirilirdi. Bu
eksikliğimizin de bir an önce giderilmesini umuyoruz. Bir roman hacminde ve
muhtevasında aynı zamanda manzum bir diyalog olan eserin kurgusu ve felsefi
boyutunu düşündüğümüzde gerçekten ciddi bir birikim ve ustalık işi şaheserle
karşı karşıya olduğumuz muhakkak.
Kitabın
çeşitli bölümlerinden aldığımız şu beyitler kullandığımız atasözlerimizle aynı
şeyleri söylemiyor mu?
Sözünü
iyi yönet, başını kırdırmasın
Dilini
iyi gözet dişini kırdırmasın
…
İrfan
olan yer ululuk kazanır,
Bilgili
olan kişi itibar kazanır
…
Bilir
bilgili olan, anlar arif olan
Dileğine
kavuşur bilenle anlayan
Günümüz
Türkçesine çevrilmiş olmasına rağmen eserin az okunmasının sebeplerinden
birinin, eserin geniş hacimli ve beyit şeklinde yazılmış olmasından
kaynaklandığını düşünüyoruz. Ancak, bu algıyı da ortadan kaldıracak bir
çevirisi var eserin. Sözlük ve dil konusunda yetkin bir isim olan Yaşar
Çağbayır‘ın Türkiye Diyanet Vakfı yayınlarından çıkan Kutadgu Bilig çevirisi gerçekten
çok güzel hazırlanmış. Yazar, eseri bildiğimiz hikâye şekline dönüştürmüş. Dili
sade, anlaşılır ve akıcı. Ortaokul öğrencisinin rahatlıkla okuyup anlayacağı
seviyede. Eser biraz kısaltılmış, özetlenmiş ama özünden bir şey kaybetmemiş.
Her bölümün başında, işlenen konularla ilgili ayet ve hadisler de eklenerek, bağlantılar
kurularak ip uçları verilmiş bir nevi. Baş ucu kitaplarımız arasında olması
gereken bu eserin aynı zamanda liselerde ders kitabı olarak da okutulmasını
umut ediyoruz. Allah bizlere eserin feyzinden yararlanmayı nasip etsin.
Müellifini rahmetle yâd ediyoruz. Ecdadımızla bir kez daha onur duyuyoruz. Âşıklar
ve iyiler ölmez.
Yorumlar
Yorum Gönder