Osmanlı Devleti’nin uzun tarihinde, devlet ve toplum hayatının aksayan yönlerini tamir anlamında yenilenme/ıslahat hareketlerinin Kanunî, hatta Yavuz dönemine kadar giden bir geçmişi vardır. O tarihlerden Islahat ve Tanzimat fermanlarına, hatta yıkılış dönemine kadar geçen yüzyıllar içinde, “ehl-i vukuf” kimselerce aksaklıkların tespitini ve ortadan kaldırılma yöntemlerini konu alan pek çok lâyiha kaleme alınmıştır. Bu lâyihalar aynı zamanda yazıldıkları dönemlerin sosyal, siyasal, ekonomik ve dinî yaşantısına da ayna tutar niteliktedir. 16. yüzyıldan itibaren bu lâyihalar “ıslahat risalesi” adıyla daha geniş kapsamlı ve yaygın bir şekilde kaleme alınmaya başlamıştır. Lütfi Paşa’nın “Âsafnâme”si, Nahifî’nin “Nasihatu’l-Vüzerâ”sı, Sarı Mehmed Paşa’nın “Nesâyihu’l-Vüzerâ ve’l-Ümerâ”sı, Sarı Abdullah Efendi’nin “Nasîhatu’l-Mulûk Tergîben li Hüsni’s-Sülûk”u, Gelibolululu Mustafa Âlî’nin “Nushatu’s-Selâtîn” ve “Mevâidu’n-Nefâis fî Kavâidi’l-Mecâlis”i, Koçi Bey’in ünlü “Risâle”si, ...